Ölümünden bir kaç ay önce kendisine de söylediğim gibi, klasik idealist geleneği sarsmak için sarfettiği tüm çabalarına rağmen, Proudhon yaşamı boyunca iflah olmaz bir idealist olarak kalıp incili, Roma Hukukunu ve metafiziği aşamadı. Proudhon’un en büyük talihsizliği onun doğa bilimlerini hiç okumamış ve böylesi yöntemleri benimsememiş olmasıydı. Proudhon dahiyane bir içgüdüye sahipti ve doğru yolu görüyordu, fakat, idealist düşünce metodu tarafından engellendiği için, her defasında eski hatalarına düşüyordu. Proudhon ebedi bir çelşkiydi; gayretkeş bir dahi ve idealist aldatmacalara karşı çıkan ama ne yazık ki kendisi bu aldatmacaların hakkından gelemeyen devrimci bir düşünür… Marx bir düşünür olarak doğru yoldadır. Marx, tarihteki hukuksal evrimin, ekonomik ilerlemenin nedeni değil, onun sonucu olduğu ilkesini tespit etti ki, bu önemli ve yararlı bir kavrayıştı. Bu yorumu yapan ilk kişi Marx olmamasına rağmen -aynı teori şu veya bu ölçüde Marx’tan önce başka bir çok kişi tarafından da formüle edilmişti- yine de ekonomik bir sisteme böylesin sağlam bir temel kazandırma onuru Marx’a aittir. Öte yandan, Proudhon özgürlüğü Marx’tan daha iyi anlayıp hissetti. Ona musallat olan metafizik doktrini bir yana bırakırsak, Proudhon içgüdüsel olarak devrimciydi; şeytana taparak anarşi ilan etti. Marx ta pekala çok daha rasyonel bir özgürlük sistemi oluşturabilirdi, ancak Marx özgürlük içgüdüsünden yoksundur, tepeden tırnağa otoriter biridir.
Mikhail Bakunin, 1870
Sam Dolgoff’un Bakunin adlı kitabından alınmıştır
Çeviri Cemal Atila, KAOS Yayınları, 1998